“Eleştirilmekten kaçınmak istiyorsan; hiçbir şey söyleme, hiçbir şey yapma, hiçbir şey olma.” Aristoteles
Eleştiri çoğumuzun kulağına olumsuz gelen bir kavram. Çoğu zaman eleştirileri şahsi algılar ve eleştiriye karşı kendimizi savunma ihtiyacı duyarız. Karşımızdaki insanın bizi olduğumuz gibi kabul etmediği anlamını çıkarır ve öfkeleniriz. Hatta alelade bir konu olsa bile eleştiriliyor olmak bizi reddedilmiş gibi hissettirebilir. Yani, eleştirilme korkusuna daha geniş bir perspektiften bakınca reddedilme korkusunun bir alt formu olduğu düşünülebilir. Oysa, kelime anlamına bakacak olursak, “eleştiri” kelimesi nötr bir anlama sahiptir. Türk Dil Kurumu (TDK) sözlüğünde “eleştiri”nin ilk anlamı “(isim) Bir insanı, bir eseri, bir konuyu doğru ve yanlış yanlarını bulup göstermek amacıyla inceleme işi, tenkit” olarak tanımlanmış ve örnek cümle olarak da “Haklarında yazılan yüceltici eleştirileri de tam anladığımı söyleyemem.” cümlesi paylaşılmıştır. 1 Bu açıdan bakınca eleştiri ve eleştirilmek olumsuz bir durumu anlatmıyor, değil mi?
Toplum olarak eleştirilmeyi sevmeyen bir yapımız olduğunu söyleyebilirim. Eleştirilmeyi sevmediğimiz için doğal olarak geribildirim de istemiyoruz. Oysa eleştiriden kaçar ve geribildirim almaktan imtina edersek kendimizi çok sınırlı bir gelişim alanına mahkum eder ve objektif değerlendirme yapabilme şansımızı tepmiş oluruz. Eleştirinin olumlu olanı, yapıcı olanı makbul olsa da olumsuz eleştiri ve reddedilişler de her zaman hayatımızın gerçekleri arasında yerini alacaktır. Bunları kişiselleştirmemek ve duygusal davranmayıp kendimize gelişim fırsatı yaratıp yaratmayacağını analiz etme yoluna gitmek akıllıca olacaktır. Kabul etmek gerekir ki, herkes tarafından sevilmeyi beklemek gerçekçi olmadığı gibi, yaptığımız her şeyin de herkes tarafından beğenilmeyecek ve onaylanmayacağı aşikardır. Ne kadar çabalarsak çabalayalım her zaman bizi sevmeyen ya da yaptıklarımızı onaylamayan birileri olacaktır.
Eleştirilmekten korkup kendimizi engellersek ilerleme şansımız kalmaz. Örneğin bir şirket toplantısında aklınıza yaratıcı bir fikir geldi diyelim. Eleştirilmekten korktuğunuz için bunu söyleme cesareti bulamadınız. Peki, ya bu hareketiniz bir terfi etme fırsatı kaçırmanıza neden olmuşsa? Belki de fikrinizi beğenecek ve yapılan kritik sonrasında bir proje geliştirmenizi isteyeceklerdi. Aklınızdakini paylaşmak en kötü nasıl sonuçlanabilirdi? Birinin “ne kadar saçma” demesiyle mi, yoksa dikkate alınmamayla mı? Olumlu ve olumsuz sonucu karşılaştırınca bu korkunun gereksizliği ve bazı durumlarda çok şey kaybettirebileceği göze çarpıyor.
Benim önerim; eleştirilmek hususunda cesur olun, hatta eleştirileri kucaklayın. Yanlış anlamayın, eleştirileri olduğu gibi kabul edin demiyorum. Eleştirileri kabul edin ama nereden geldiğine de dikkat edin. Size akıl vermeye çalışan insanların eleştirilerini dikkate almadan önce hayatlarında başarılı olduklarından, konuştukları konu hakkında bilgi sahibi olduklarından ve zekalarıyla saygı kazanabilmiş bireyler olduklarından emin olmanızda fayda vardır. Unutmayın, insanların bir kısmı sadece eleştirmek için eleştirir. Bir kısmı da sadece cahildir ve bilgisizliğinin farkında olmadan konuşur. Dışarıdan gelen uyarıları dikkate almadan önce dikkate değer olduklarından emin olun. Eleştirinin değerlendirmeye değer olduğuna karar verirseniz, yaptıklarınızı veya düşündüklerinizi tekrar değerlendirin. Geribildirimler ve yapıcı eleştiriler bazen hata yapmanızı engeller, bazen de aklınıza gelmeyen yaratıcı fikirlere ulaşmanızı sağlarlar.
K.
Referans:
1-http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=ELE%C5%9ET%C4%B0R%C4%B0