Photo by Samuel Zeller on Unsplash
Photo by Samuel Zeller on Unsplash

Gelişmek için değişmek gerek

“Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler, gönlünde incelik barındırmayanlar …” Martha Medeiros

Merhaba, ben Kıvanç.

Bu yazıyla öncelikle kendimi ayrıntılı tanıtmak istiyorum. Yazının içeriğinde bu blogun çıkış noktasını ve amacını paylaşacağım.

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okudum, yani tıp doktoruyum. İş hayatıma devlet memuru olarak başladım. Sağlık kurumu yöneticiliği dahil birinci basamak sağlık hizmetinde farklı rollerde bulundum. Sonrasında  ilaç sektörüne geçerek, özel sektör deneyimi yaşadım. Kamu ve özel sektörde geçen 10 yılı aşmış karma iş deneyimim var.

Birinci basamakta 6 yıllık yöneticilik ve hekimlik deneyimimden sonra kendime hayatta neler yapmak istediğim ile ilgili sorular sormaya başladım. Özel sektörde yer edinmek istediğimi farkettim ve kendimi ilaç sektöründe çalışırken buldum. İşletme konularına ilgim olduğunu bildiğim için de eş zamanlı olarak Bilgi Üniversitesi’nde İş Yönetimi (MBA – Master of Business Administration) yüksek lisansı okumaya başladım ve 15 derslik bu uzun maratonu geçtiğimiz sene OTC ilaçlarda satın alma davranışları ile ilgili projem ile tamamladım. Benim için çok eğitici olan bu değişim sürecimi halen sürdürmekteyim.

Aktif hekimlik dönemimdeki dünyaya bakışımla özel sektör ve MBA sonrası dünyaya bakışım birbirinden oldukça farklı. Belki bu değişimimin ana nedeni almış olduğum eğitim nosyonlarının birbirinden tamamen farklı olması olabilir. Şimdilerde eski zamanlarıma nazaran hayat hakkında çok daha az bilgi sahibi olduğumu düşünüyorum ve devamlı yeni şeyler öğrenme ve değişen dünyaya ayak uydurma konusunda kendimi hazır buluyorum.

Artık eskiye göre birim zamanda çok daha fazla şey öğreniyorum. Hayatım çok daha hızlı geçiyor, her dakika önemli geliyor bana. Eskiden çok daha rahat hisseder, saatlerce Playstation oynayabilir ya da zevk aldığım herhangi bir diziye fütursuzca bütün bir pazar günümü verebilir ve adına da rahatlama diyebilirdim. Şu an ise sanki sürekli bir şeylerin gerisinde kalma hissiyle yaşıyor ve her gün ilişkide olduğum veya bana tamamen yeni olan bir çok konuyla ilgileniyor, yeni şeyler okumaya ve kendimi geliştirmeye çabalıyorum. Güzel olan farkına varmak, kötü olan ise farkına varınca devamlı çalışmak zorunda hissetmek.

Bu bloğu tam da bu düşüncelerle açtım. Burada kendi farkındalık yolculuğumda farkına vardığım şeyleri sizlerle paylaşacağım ve bu sayede sizlerin bireysel hayat yolculuğunuzda yolunuzu çizmenize vesile olacak bir etki bırakmaya çalışacağım. Bunu yaparken de olabildiğince açık, anlaşılır bir dil kullanmaya özen göstereceğim. Yazılarımın içinde benim farkındalığımı artırmama yardımcı olan kitaplardan, kişilerden, podcastlerden, videolardan bahsedeceğim ve tek yapmanız gereken o kitapları okumak, o kişileri takip etmek olacak.

İşin püf noktası sebat etmekte. Genellikle değişim oldukça yavaş gerçekleşiyor. Nörolinguistik program (NLP) bir alışkanlığı değiştirme yada yeni bir özelliği kendinize katmanızda sihirli 21 rakamını kullanır ama ben size 100 güne kadar sabır göstermenizi öneririm. Her kitap, her konuşma, her podcast, her eğitim, her video belki bir hücre boyutunda katkı yapar, ufacık zihinsel bir doku parçasını değiştirerek etki eder. Ufak değişimler birleştiğinde de koskocaman bir fark ortaya çıkabilmektedir.

Sonuçta bugün geldiğim nokta, devamlı okumak, okumak, okumak gerektiğine olan inancımdır! Çok gezen mi çok okuyan mı diye bir söz vardır ya, ben gezmeyi seçiyorum dediğinizi duyar gibiyim. Ben yaklaşık 30 ülke ve 100’ün üzerinde şehir görmüş biri olarak; ikisini de birbirinden farklı ama eşit önemde görmekteyim. Hatta okumak birkaç gömlek daha üstünmüş gibi geliyor bana.

Şu ana kadar Avustralya ve Antarktika hariç tüm kıtalarda nefes aldım. Hepsinde hayat birbirinden gerçekten çok farklıydı. Mutlaka gezebileceğiniz kadar çok gezmenizi öneririm. Gezmek görmek çok şey deneyimlemenizi sağlıyor ama yine de maalesef okumak gibi olmuyor. Çünkü kitap artık aramızda olmayan, yüzyıllar önce yaşamış insanlarla dahi bağ kurabilmenizi sağlayan eşsiz bir araç. Hiç yaşamadığınız yıllar hakkında bilgi sahibi olabilirsiniz, hiç bulunmadığınız bir yeri tanıyabilirsiniz ve hatta tümüyle hayal ürünü olan evrenlerde yaşamanın nasıl bir şey olacağını hissedebilir, deneyimleyebilirsiniz.

Sizlerle ülkemizdeki okuma oranları ile ilgili mevcut durumumuzu ortaya koyan bir istatistik paylaşayım. 2016 yılında paylaşılan Türkiye Istatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göz attığımızda ülkemizde 15-24 yaş arası gençlerin sadece %47,3’ünün son ay içinde okumaya zaman ayırdığını üzülerek görüyoruz. Oysa %93,9’luk çoğunluk TV izlemeye zaman ayırabilmekte. TV izlemeye karşı olduğumu söylemeyeceğim ama kesinlikle kitap okumaya tarafım. (Merak ederseniz linkten TÜİK verilerine ulaşabilirsiniz http://www.tuik.gov.tr/basinOdasi/haberler/2016_66_20160531.pdf) En azından iki gencimizden biri okumaya zaman ayırıyor diye düşünebiliriz tabi, ama ne kadar zaman ayırabiliyorlar acaba? Bu gerçekten önemli. Son aylarda okuduğum kitap sayısını ayda 2-3’ten haftada 2-3’e çıkardım ve aradaki fark beni yazmaya iten itici güç olarak çıkıyor.

Bu blogda beni ileri taşıdına inandığım örnek alınası insanları, farklı düşünce şekillerini ve zihin uyandırıcı soruları sizlerle paylaşacağım. Kendi gelişimime faydası olan şeylerin bir kısmı sizlerin de işinize yarayacaktır. Hepimiz gelişirsek ülkemizin de gelişeceğine, ülkemiz gelişince de hak ettiğimiz yaşam standardında yaşama imkanına toplum olarak ulaşacağımıza inanıyorum.

Gelişim yolculuğuma hoşgeldiniz. Siz de bir kitap alıp bana katılabilirsiniz.

  • Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir