İkilemlerle dolu bir duygusal varlık; insan

“Hayatımın en önemli ikilemi, ait olma arzum ve ait olma şüphem arasında.” Jhumpa Lahiri (Hintli-Amerikalı yazar)

İnsan kesinlik, netlik ihtiyacı olan bir varlıktır. İstikrar arar. Hayatında önemli köşe taşlarının belirgin olmasını ister. Günden güne bunun için çalışır, bunun için aile kurar, bunun için çocuk sahibi olur. Bir yandan da içten içe netlikten deli gibi korkar. Hayatın enerji akımı bu ikilemler üzerine kurulmuş değişimlerden oluşur. İnsan dünyadaki diğer tüm canlılardan farklıdır. Yeryüzünde yaşayan diğer tüm varlıklardan farklı olarak kendi duygularının farkındadır. Düşünebilen bir varlıktır ve kendisi için yeni duygular, yeni düşünceler oluşturabilir. Bu özelliği insanın hem en üstün hem de en zayıf özelliği olabilmektedir. İnsan yaşarken ruhunda ikilemler barındırarak yaşar. Bir yandan mutlu olmak ister, diğer yandan en mutsuz olacağı seçeneklerin peşinden bile isteye koşabilir. Bağlanmak ister, bağlanmaktan kaçar. Mutlu olmak isterken kendini üzecek şeyler arar durur. Ruhunda özgürlük ihtiyacı barındırır, ama yalnız kalmaktan da korkar. İnsan olarak, hepimiz içimizdeki bu ikilemlerle savaşmak zorunda kalırız. Dahası bu savaşı kazandığımızı düşünüp bir yol belirlediğimizde dahi ikilem devam eder ve diğer seçeneğin akıbetini merak ederiz. Ancak, içlerindeki bu tezatlardan bir harman oluşturabilenler huzurlu,  stabil, keyifli yaşamlar yaşarlar. Diğerleri ise ruhsal depremler eşliğinde yaşamlarını sürdürmek durumunda kalırlar.

İnsanın netlik ihtiyacı, geleceği hakkında sorular sormasına neden olur. Kendi hayatını sorgulatır ve geleceğinin daha iyi olacağına dair inançlar oluşturur. Bu yönde planlar kurar ve uygulamaya çalışır. Geleceğin kendine has belirsizliği insanın kesinlik ihtiyacı önündeki en belirgin engeldir. Bunu aşmak için belirli bir işe, belirli bir eşe sahip olmak, kendi ailesini kurup geleceğini belirli hale getirmek birçok insan için en güvenli, en tatbik edilir yolların başında gelir. Birçok insan için kiminle birlikte yaşlanacağını belirleme ihtiyacı son derece belirgindir.  Peki ya neden bazılarımız bu ihtiyacı için için hissettiği halde yine de bağlı olmaktan kaçınır? Özellikle erkek cinsiyette bu duyguyu genelleyebilmek mümkün. Hem yalnız olmak istemezler, hem de tek başlarına olmak isterler. Kadın bu ihtiyacı daha kolay kabullenebilir ve ön plana koyabilir. Erkekse yaratılışındaki asilik ve tek olma dürtüsüyle bu ihtiyacını bir dönem göz ardı etmeyi seçebilir.

Hepimiz yaşadığımız hayatları belirli bir yöne yönlendirmeye çalışırız. Yaşadığımız hayatı anlamlı kılmak isteriz. Bunu yaparken önümüzdeki en derin çukurlardan biri belirsizliklerdir. Bir insanın hayatı ne kadar belirsiz olursa, ruhu o kadar çok yıpranır. Bunun için hepimizin bu hususta yapmaya çalıştığımız birbirine benzer; korkularımızla yüzleşir ve hayatımızı netleştirecek adımları atarız. Acaba bir yöne yönlenmeye karar verdiğimizde duygularımız mı dümene geçer ve bizi yönetir, yoksa biz rasyonel aklımızla duygularımızı mı yönlendiririz? Her ikisi mi? Yüzyıllardır insanlar kendilerini tanımak için bu ve benzeri soruları soruyor ve sormaya da devam edecek gibi görünüyor.

K.

  • Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir