Photo by Anubhav Saxena on Unsplash
Photo by Anubhav Saxena on Unsplash

Kimin hayatını yaşıyoruz?

“Zamanınız sınırlıdır. Başka birinin hayatını yaşayarak harcamayın.” Steve Jobs


Hayatımız başlıyor, çocukluk, ergenlik, gençlik yılları birbirini izliyor. Okullar, sınavlar ve üniversite, bazen ikinci üniversite ve hatta bazen üçüncüsü… Sonrasında ise iş bulma ve çalışma yaşamına adaptasyon çabaları başlıyor. Toplumda yetişkin bir birey olarak kabul edilmenin akabinde,  hayatın kendi akışında ortaya çıkabilen belirsizlikler ve oradan oraya savrulmayla sonuçlanabilen zorluklar…

Hayatın ilk 20 yılı çoğumuz için, çocukluk ve ergenlikten ibaret olarak geçiyor. Ayrıca, 20’li yaşlara kadar zaten hayatımız başkaları tarafından yönlendirilmekte. Okulda öğretmenler, evde anne, babamız çoğu zaman bizim ne yapmak istediğimize pek de aldırmadan, kendi doğrularına yönlendirmeye odaklanıyorlar. Bizden önce bu yollardan geçtiklerini düşünen, yaşça büyük bireyler iyi niyetleriyle hata yapmamıza mani olmaya çalışıyorlar. Hayat tecrübeleri doğrultusunda, doğru bildikleri şekilde çocukları yetiştirirken, geleceğin bireylerinin arzuladıkları yolları çoğu zaman sorma gereği bile duymuyorlar. Bunun sonucunda, bir çoğumuzun hayat yolunu kendine uygun şekliyle ve kendi tercihiyle seçme şansı olmuyor!

20-30 yaşlar arası da üniversite ve sonrasında ilk işini bulma ve çalışma hayatına uyum sağlama yılları olarak koşturmacayla ve gençliğin ateşiyle tam olarak ne olduğu anlaşılamadan geçiyor. Hayat başkalarının dayattıklarıyla akıp giderken birden bir şey oluyor ve 30-35 yaş civarlarında, hayatı yarılamaya yakın, erişkin hale gelmiş insanın aklında bazı sorular şekillenmeye başlıyor. Hayatımızı ne için, kimin için yaşadığımızı sorgulamaya başlıyoruz. Özellikle globalleşen dünya ile bu sorgulamaya 1980 ve sonrası kuşakta sıklıkla rastlanılmaya başlandı. Acaba hayatımı doğru şekilde mi geçiriyorum? Şu an yaşamakta olduğum hayat yaşamak istediğim hayat mı? Hayatımı boşa mı geçiriyorum? Mevcut hayat rolümde mutlu muyum? Daha mutlu yaşayabilir miyim? Bulunduğum şehirde mi hayatımı sürdürmek istiyorum? İşimi seviyor muyum? Kendim için daha fazlasını yapabilir miyim? Geleceğe ne bırakmak istiyorum? Bu ve bunun benzeri hayatımızı kökünden sorgulayan, derinden etkileyebilen birçok sorular sorulmaya başlanıyor. Bu soruları kendimize bir kere sormaya başladık mı zaten ardı arkası kesilmiyor, sordukça soruyoruz ve çoğunlukla hayatımızı iyileştirmek için bir yol bulmaya çalışıyoruz. Kendimize soru sormak bazen olumsuz durumlara da neden olabiliyor. Bu sorgulama süreci ne yazık ki bazılarını depresyona sürükleyebiliyor. Yaşanan hayatın anlamsızlığı düşüncesi sarabiliyor bazı ruhları. Halbuki bu soruları doğru kullanmak hayatımıza istediğimiz gibi yön vermemize yardım edebilir. Bu tarz sorular farklı düşüncelere itiyor, hayaller kurduruyor, önceden denemediğimiz uğraşlar edinmemizi sağlıyor, yeni arayışlar içine sokabiliyor ve hayatımızı yepyeni bir rotasıya çevirmemize vesile olabiliyor.

Photo by Jordan Ladikos on Unsplash
Photo by Jordan Ladikos on Unsplash

Kendinize sorular sorarken açık fikirli olmanızda ve sorulara kendi içinizdeki en dürüst, en gerçek cevabınızı bulmaya çalışmanızda fayda var. Ayrıca hayata pozitif bakmanız ve ne olursa olsun olumsuz düşüncelerin sizi ele geçirmesine izin vermemeniz de hayati öneme sahip.

Bir sonraki yazımda bu konuyu detaylandırmaya devam edeceğim.

  • Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir